Canlılar Aleminin Geleceği

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'de Ömer Madra, dünyanın önde gelen uluslararası hukukçularından, insan hakları ve barış aktivisti Profesör Richard Falk ile İstanbul'da kısa bir sohbet gerçekleştiriyor.

Açık Gazete: Profesör Richard Falk ile Uzun Bir Aradan Sonra İstanbul'da Kısa Bir Sohbet: Canlılar Aleminin Geleceği
 

Açık Gazete: Profesör Richard Falk ile Uzun Bir Aradan Sonra İstanbul'da Kısa Bir Sohbet: Canlılar Aleminin Geleceği

podcast servisi: iTunes / RSS

PROFESÖR RICHARD FALK İLE UZUN BİR ARADAN SONRA İSTANBUL’DA KISA BİR SOHBET

CANLILAR ALEMİNİN GELECEĞİ

Dünyanın önde gelen uluslararası hukukçularından, ABD Princeton Üniversitesi’nde Albert G. Milbank Uluslararası Hukuk Kürsüsü’nde Emeritus Profesör ve geçmişte bir dönem Birleşmiş Milletler’in Filistin İnsan Hakları Özel Raportörlüğü görevini de başarıyla yürütmüş olan Richard Falk, uluslararası Gazze İçin Vicdan Mahkemesi’nin (Gaza Tribunal) kuruluş ve çalışmalarını örgütleme çalışmaları kapsamında bazı meslekdaşları ile birlikte yakın zaman önce, Şubat 2025’te Türkiye’ye bir ziyarette bulundu.

Burada bulunmasının esas sebebi “İsrail’in Gazze saldırısının süregitmesini ve soykırımı sürdürmesini küresel çapta engelleyebilmek, iki savaşan halk arasında sürdürülebilir barış ve adalet sağlayabilmek amacıyla dünya kamuoyunu harekete geçirmek” amacını güden Gazze Mahkemesi çalışmalarının takvimini uluslararası kamuoyuna duyurmak, oturumların organizasyonunu ilerletmek ve bu konularda kamuoyunu bilgilendirmek idi. (Gazze Vicdan Mahkemesi, 1966-1967 yıllarında savaş suçları konusunda faaliyet gösteren ünlü Russell Mahkemesi’nin bir tür devamı olarak oluşturulmakta.)

Russell Mahkemesi veya Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi: Önde gelen İngiliz filozof ve barış aktivistlerinden Bertrand Russell'ın öncülüğünde Vietnam'da Amerika Birleşik Devletleri tarafından işlenen savaş suçlarını araştırmak ve dünyaya duyurmak amacı ile kurulmuştu. Wikipedia’dan aktarabileceğimiz kadarıyla bu Mahkeme 1966'da kurulmuş, oturumları ise 1967 yılında İsveç ve Danimarka’nın başkentleri Stockholm ve Kopenhag'da yapılmıştı.18 ülkeden gelen temsilcilerden oluşan Russell Mahkemesi uluslararası alanda büyük ilgi görmüş ve yankı uyandırmış olmasına karşın Amerika Birleşik Devletleri'nde önyargılı ve gösteri amaçlı bir oluşum olarak algılanmış ve görmezden gelinmeye çalışılmıştı. Mahkeme üyeleri genellikle sol görüşlü barışseverlerden oluşmaktaydı, üyeler arasında bazı Amerikalılar olsa da ne ABD'nin ne de Vietnam'ın temsilcileri bu oluşumda yer almıştı. Mahkeme'de Vietnamlıların yanı sıra Amerikalı askerlerin de ifadelerinden yararlanılmıştı. Barışsever filozof Bertrand Russell’ın o tarihte dünya kamuoyuna hitaben söylediği sözler şöyleydi:

"Bizler yargıç değiliz. Bizler tanığız. Görevimiz insanoğlunun bu korkunç suçların tanıklığını üstlenmesini sağlamak ve insanlığı Vietnam'da adaletin safında birleştirmek."

(Russell Mahkemesi, son oturumları bundan 20 sene önce, 24-25-26 Haziran 2005 tarihlerinde İstanbul'da yapılan Irak Dünya Mahkemesi'ne de esin kaynağı olmuştu.)

Irak Dünya Mahkemesi: Apaçık Radyo da (o zamanki adıyla Açık Radyo) Irak Dünya Mahkemesi’nin karar oturumlarını Darphane-i Âmire binasında oluşturduğu “stüdyo”dan üç gün boyunca canlı olarak yayınlamıştı. Irak Dünya Mahkemesi Oturumlarındauluslararası hukuk, hükümetlerin ve medyanın sorumluluğu, Irak’ın 2003’te ABD ve müttefikleri tarafından istilası ve işgali, kültürel mirasa ve küresel güvenlik ortamıyla birlikte dünyanın barışçı geleceği alternatifleri ele alınmıştı.Profesör Richard Falk, iddia heyeti adına yaptığı açılış konuşmasında: Sisteme Makro Bakış; BM Kuruluşunun Altında Yatan "Ahlaki" Sorumluluk; Devletlerin İktidar Kullanım Sınırları ve Uluslararası Hukukun İhlali konularını ele almıştı. Profesör Falk, Mahkeme’nin İddia Heyeti adına kapanış konuşmasını da yapmıştı.

Gazze için Vicdan Mahkemesi (Gaza Tribunal): 2024’te Profesör Richard Falk liderliğinde başlatılan ve yürütülen Gazze İçin Vicdan Mahkemesi projesi de Russell Mahkemesi ve Irak Dünya Mahkemesi tarzında bir mahkeme oluşturmayı, canlı yayında gerçekleşen soykırımı tüm insanlığın katkı sunacağı bir mahkemede yargılamayı amaçlıyor. Bu yılın Mayıs ayında Saraybosna’da gerçekleşecek ilk mahkemede İsrail ve destekçilerinin suçlarının ele alınması ve suçluların dünyanın gözü önünde yargılanması öngörülüyor. Ekim 2025’te İstanbul’da yapılacak olan ana duruşmada ise mağdur, uzman ve tanık ifadelerinin dinlenmesi, nihai karar taslağının da açıklanması bekleniyor.

2025 Şubat’ında Apaçık Radyo bu mahkemenin yürütmekte olduğu çabaları basınla paylaştığı toplantıların ikincisine dinleyici olarak katıldı. Profesör Falk, bu toplantılardan kısa bir süre önce yayınlanan etraflı bir makalesinde Batı ülkelerinin Gazze’de insanlık tarihindeki en “saydam” (apaçık görülür) soykırımı mümkün kılmakta olduğunu etraflıca analiz etmekteydi. Yazıda bunun da “gerçekten olağandışı bir tuhaflık” olduğunu söylüyordu. Çünkü başta ABD olmak üzere İsrail’e arka çıkan, destek veren bu Batılı devletlerin, en yüksek ahlakî ve hukukî ilkeleri/düsturları sahiplendiğini, üstüne üstlük Küresel Güney devletlerine de hukukun üstünlüğünün kudsiyeti üzerine nutuklar attığını anlatıyordu

Profesör Falk, sürdürülebilir barış ve adalet sağlayabilmek amacıyla dünya kamuoyunu harekete geçirmeyi amaçlayan bu büyük projenin ayrıntılarını da gazetecilerle paylaştı. Gazze Mahkemesi aynı zamanda “geniş bir iletişim projesiyle tanıklıkların, kanıtların ve desteklerin bir araya geldiği bir insanlık arşivi oluşturmayı ve mahkeme çıktılarını dünya liderleri, sivil toplum kuruluşları ve halklar tarafından etkin şekilde kullanılacak hale getirmiş olmayı” da amaçlıyordu.

Apaçık Radyo olarak biz de Profesör Falk’u kısa süre için de olsa yakalama fırsatını bulmuşken, yeryüzünün en önemli konularından birini yeryüzünü ve canlılar âlemini topyekûn yokoluşa sürükleyen krizi, İklim krizini sorduk. İklim Değişikliği ve Yokoluş Krizi üzerine dünyadaki ilk uyarı ve “kırmızı alarm” kitaplarından birini – hatta belki de birincisini! – yazmış olan Falk’a uluslararası medyanın neredeyse hiçbir zaman üzerinde durmadığı, başını öte yana çevirdiği ve giderek inkârcılığa saptığı iklim ve gezegen yıkımını soralım dedik. Profesör Falk ayrıca, nükleer çağda savaş ve çatışmaların tehlikelerini ortaya koymayı, daha güvenli ve sürdürülebilir bir geleceğe açılan yolları araştıran bir projenin, “İnsanlığı ve Gezegeni Kurtarmak” (SHAPE) adlı projenin de kurucularından ve yürütücülerinden biri. (Saving Humanity and Planet Earth)

RICHARD FALK İLE SÖYLEŞİ

Ömer Madra: 2011'den beri 13 Şubat UNESCO tarafından Radyo Günü olarak ilan edildi, biliyorsunuz. Bu yılki Radyo Günü’nün ana teması ise radyo ve iklim değişikliğiydi. Radyonun bu can alıcı konuda önemli bir rol oynaması şart deniyordu UNESCO metninde. Bu yüzden aslında tam da denk geldi görüşmemiz denebilir. Siz dünyada bu iklim krizini meseleyi ele alan ilk kitaplardan birini yazmıştınız. Gerçekten büyük bir merakla sormak istiyorum. Çok uzun zaman önceydi. Sanırım 1971'de yazmıştınız bu konudaki kitabınızı…

Richard Falk: O zaman Şu Tehlikedeki Gezegen adında bir kitap yazmıştım ve o yıl yayımlandı, 1971’de.

Ö.M.: Peki bu tehlikeyi nasıl o kadar erken fark ettiniz? Yarım yüzyıldan daha uzun bir süre önceydi, değil mi?

Richard Falk: Evet.

Ö.M.: Bir bakıma çoktan unutulmuş bir hikâye! Yeni durumu bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Richard Falk: Yeni durum 1970'lerde endişelendiğimiz durumdan çok farklı. Kısmen şundan ötürü farklı: çünkü dünyanın önemli ülkelerindeki bu dikkat dağıtıcı liderlikler, insanlığı en çok tehdit eden, sorumlu bir şekilde ve zamanında ele alınmadığı takdirde insan türünü ve birlikte yaşamanın karmaşık bir yolu olarak medeniyet fikrini yok edecek olan konulardan zihinleri uzaklaştırıyor. Burada Gazze ya da Ukrayna hakkında konuşmak üzere bir araya geldiğimizde, bütün bu diğer meseleleri gündemden çıkarma eğilimindeyiz.

Ve ne yazık ki, sorumlu küresel yönetimin lideri olduğunu iddia eden Amerika Birleşik Devletleri şu anda uluslararası iklim değişikliği anlaşmasından ikinci kez çekilecek olan bir anti enternasyonalist tarafından yönetiliyor. Biliyorsunuz, bunu başkanlığının ilk döneminde yapmıştı, sonra Biden Paris Anlaşması’na yeniden katılmıştı; şimdiyse Trump bir kez daha Paris Anlaşması’ndan ayrılacak, anlaşmadan çekilecek. Yani son derece cesaret kırıcı bir dönemden geçiyoruz. Oysa gençler iklim değişikliğinin gayet iyi farkındalar ve ABD liderliğinin bu konuda duyarlı ya da sorumlu olmadığını anlıyorlar. İsveçli genç aktivist Greta Thunberg, New York'taki bir grup büyükelçiye “siz yaşlılıktan öleceksiniz ama ben iklim değişikliğinden öleceğim” diyerek bu konunun ele alınış biçimine ilişkin duyduğu hayal kırıklığını gayet net özetlemişti. Bence bu, hepimizin içinde bulunduğu ama çoğumuzun farkına varmadığı duruma belli bir odaklanma sağlıyor.

Ö.M.: Foreign Affairs dergisinin 2022 Eylül/Ekim sayısında G. John Ikenberry yüzyılın en önemli siyaset ve hukuk kitapları hakkında önemli bir değerlendirme yazısı kaleme almış ve 6 kitaplık bir liste yapmıştı. Ikenberry listenin sonunda sizin “This Endangered Planet: Prospects and Proposals for Human Survival” (Tehlike Altındaki Şu Gezegen: İnsanın Hayatta Kalması için Beklentiler ve Öneriler” adlı kitabınızdan bahsediyor. Küresel ısınma ve diğer ekolojik krizlerin insanların yaşam biçimlerini kökten değiştirmekle tehdit ettiğini söylüyor. Konuyu şöyle özetliyor:

“70'lerin başında, 1970'lerde, çeşitli düşünürler insan faaliyetlerinin yarattığı gezegen ölçeğindeki tehlikeler konusunda uyarılarda bulunmaya başladılar; “büyümenin sınırları” ve “uzay gemisi Dünya” gibi terimler ortaya attılar. Richard Falk'un 1971 yılında yayınlanan etkileyici ve aydınlatıcı kitabı alarm zillerini çaldı ve küresel siyasi düzenin reformuna ilişkin bir tartışmayı tetikledi.

Falk, insanlığa yönelik tehditlerin 20. yüzyıl sonu modernitesinin çevresel bozulma, askerileşme, nüfus artışı ve kaynakların tükenmesi gibi birbirine kenetlenmiş bir dizi özelliğinin sanayi devleti, askeri rekabet ve materyalist ilerleme ideolojileri tarafından yönlendirilen faktörlerden kaynaklandığını savunuyordu. Falk'a göre, egemen devletler dünyası, milliyetçi dürtüleri ve kısa vadeciliği ile, küresel açmazın derin kaynağıydı. Falk, bu kitabında insanların ve toplumların sürdürülebilir yaşam için kendilerini nasıl örgütleyebileceklerini yeniden hayal edecek bir bilinç devrimi çağrısında bulunmaktaydı. Siyasi örgütlenmede ulus devletlerin ve çok taraflı kuruluşların getirdiği kısıtlamaların ötesinde, ekolojik hümanizmin hizmetindeki sosyal hareketler ve küresel sivil toplum tarafından yönlendirilen derin bir dönüşüm olmasını umuyordu. Ancak, bugüne kadar böyle hiçbir dönüşüm gerçekleşmedi” diyor Ikenberry ve ekliyor: “Dünyanın kaderi eninde sonunda böyle bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bağlı olabilir.”

Profesör Falk, siz bu konuda ne söylemek istersiniz?

Richard Falk: Kitabıma dair bu atfı bulup çıkardığın için doğrusu çok duygulandım. Ve ne yazık ki Ikenberry’nin söylediklerinin doğru ve isabetli olduğuna inanıyorum. Demek istediğim şu: sorunların yarım yüzyıl öncesine göre çok daha ciddi olduğunu düşünüyorum. O zamanlar iklim değişikliği önemli bir ekolojik sorun olarak görülmüyordu. Ve duyarlıkta da önemli bir fark vardı: Yani, bir tür olarak hayatta kalmak istiyorsak, doğal yaşam ortamıyla, ki buna insan olmayan varlıklar da dâhil elbette, uyum ve ahenk içinde yaşamanın bir yolunu bulmamız gerektiği gerçeğine karşı aynı duyarlılık yoktu o zamanlar.

İnsanlığın bu noktaya kadar gelen yaşama biçimi tamamen insan merkezlidir (antroposeniktir); yani doğanın, insanlara müreffeh bir yaşam için ihtiyaç duydukları kaynakları sağlamak için var olduğuna inanır ve hayvanlara yapılan zulmü, yeryüzündeki diğer varlıklarla olan ilişkimizin acımasız ve sömürücü doğasını katiyen umursamaz. Ve bence bu siyasi davranışa da yansıyor. Eğer hayvanlara karşı acımasızsanız, yolunuzda önünüze çıkan insanlara karşı da acımasız olursunuz.

Ve bir bakıma iç karartıcı olsa da, İsrail'in Filistinlilere yönelik hakaretinin onların insan hayvanlardan başka birşey olmadıklarını söylemeyi içermesi ilginçti. Daha doğrusu, İsrail yöneticilerine göre Filistinliler insan olmayan hayvanlardan ibaretti ve de öyle muamele göreceklerdi.

Biliyorsunuz, İsrail Savunma Bakanı bunu 7 Ekim'in hemen ardından söyledi. Bana kalırsa bu söylem, modernitenin bu bakış açısını yansıtıyordu.

Yani şu: Doğa insanlığa hizmet etmek için vardır, birlikte var olmak için değil. Burada birarada yaşama etiği yerine, bir tahakküm ve sömürü etiği var. Ve bunun üstesinden gelmediğimiz sürece, ekolojik zorlukları yeterli bir şekilde, yeterince ciddi bir şekilde ele alamayacağız. Dolayısıyla bu, insan bilincinin, modernitenin bize getirdiklerinin ötesinde bir şeye dönüşmesini gerektiriyor.

Ö.M.: Bir soru daha: Yakın zaman önce, yaklaşık bir ay önce verdiğiniz bir mülakatta gazeteci, yazar ve aktivist C.J. Polychroniou'nun iklim değişikliği konusundaki bir sorusunu da cevaplıyorsunuz. “Putting Climate Change on the Back Burner (İklim Değişikliğini Arka Plana Atmak)”, başlığı ile yayınlanan bu söyleşide bence çok önemli bir değerlendirmeyi dile getiriyorsunuz. Şöyle diyorsunuz:

“Halen içinde bulunduğumuz kapan/tuzaktan kurtuluşumuzun bir imkânsızlık politikasına bağlı olduğuna inanıyorum. Liderlerimiz ve genel konsensüs, siyasetin, neyin yapılabilir olduğunu keşfetmek için güçlerin oyununu değerlendiren, mümkün olanın sanatı olarak algılanması gerektiği yönünde. Benim argümanım, siyasi sınıf tarafından yapılabilir olarak anlaşılanın, iklim tehditlerine ilişkin tatmin edici politikalar ve uygulamalar üretmek için yetersiz olduğudur. Yani, bildiğimiz siyaset bir çözüm üretme kapasitesinden yoksundur.”

Bu sözleriniz ve değerlendirmeleriniz bana 1968 Mayıs'ında dünyada yaşadığımız devrimci gençlik günlerini hatırlatıyor. Özellikle Paris 1968 devrimcileri biz gençlere ve aslında genç olsun yaşlı olsun hepimize “gerçekçi olmamızı ve imkânsızı talep etmemizi” söylemekteydiler. Böyle duvar yazıları da hatırlıyorum. Siz bu konuda ne söylerdiniz?

Richard Falk: Evet, bence bu, geleneksel anlamda gerçekçi olmanın bir savaş sistemi içinde yetersiz kalacağı anlayışından kaynaklanan bir ifade. Yani şu: insan davranışının temel örüntülerinde enerjinin kullanılma biçiminde ihtiyaç duyulan türden değişikliklerin, savaş sisteminde gerekli türde enerji üretmede yetersiz olduğu anlayışı.

Kurumlarımızın ve bir bütün olarak insan türünün karşı karşıya olduğu zorlukların ciddiyetini tarihsel ve anlamlı bir bağlam içinde kabul eden ve fakat mümkün olan, uygulanabilir olan ve gerçekçi olan konusundaki geleneksel anlayışı aşmak gerektiğini ortaya koyan bir ifade.

Ö.M.: Cevap için çok teşekkür ederim. İzninizle, son bir soru daha sormak istiyorum. Sizce dünya nereye doğru gidiyor? Radyomuzda bu soruyu hayran olduğumuz insanlara hep sorarız.

Richard Falk: Elbette kristal kürem yok, ki olsaydı da zaten şu anda çok bulutlu ve karanlık bir manzara gösteriyor olurdu.

Ancak, önümüzde geleceğe uzanan iki yol olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, halen üzerinde bulunduğumuz yol. Bu yol en iyi ihtimalle felaketlerin art arda gelmesine, en kötü ihtimalle de insan türünün yok olmasına yol açacaktır.

Bir de sadece hayal edebileceğimiz, siyasi bilinçte radikal bir dönüşümü temsil eden ve gerçekçiliğe değil gerçekliğe uyum sağlayan yol var.

Bu da kapitalizmin, devlet gücünün ve militarizmin reddini ya da en azından radikal/kökten reform geçirmesini gerektirecek, aynı zamanda da ekolojik bakışla şekillendirilmiş bir post modernizmi içerecektir.

Patriotism to the Earth (Yeryüzüne Yurtseverlik) adlı bir kitabı geçenlerde bitirdim. Bakış açımızın değişmesi, bu bakışın uluslara ve özel çıkarlara bağımlılık şeklindeki vatanseverlikten artık çıkması gerektiğini öne sürmeye çalışan bir kitap. Bu bakış açısı hem insanlıkla özdeşleşmiş, hem de bunun ötesinde insanlığın ekolojik temelleriyle özdeşleşen bütüncül (holistik) bir bakış açısı olmalı.

Ö.M.: Kimin kitabı bu bahsettiğiniz? Ah, sersem kafam!, sizin kendi kitabınız değil mi? Bunu görmemiştim.

Richard Falk: Henüz yayınlanmadı, daha yayıncıda.

Ö.M.: Bunu kesinlikle görmeliyim!

Richard Falk: Bana kartını verirsen, sana bir kopyasını göndereceğimden emin olabilirsin.

Ö.M.: Çok teşekkürler. Karvizitim yok ama sizin için hemen bir tane hazırlarım. Profesör Richard Falk, çok teşekkür ederim. Bunca yıl sonra sizinle böyle bir ortamda tekrar karşılaştığımız için çok mutluyum. Çok iyi görünüyor, çok iyi düşünüyorsunuz.

Richard Falk: Ama bana Richard demelisin. Bunca yıldan sonra bu resmiyetle yakayı kurtaramazsın. Burada İstanbul'da olmak ve seninle tekrar birlikte olma şansına sahip olmak; vizyonunun, fikirlerinin ve gözlerinin parlaklığını kaybetmediğini görmek harika.

Ö.M.: Bir kez daha çok teşekkür ederim. İleride Gazze Vicdan Mahkemesi oturumlarında tekrar buluşabilmek dileğiyle.


Bu görüşmenin gerçekleşmesinde ve kayda alınmasında yardımlarını esirgemeyen Nevin Sungur’a teşekkür ederiz.